Rumine Sarayı,
Rumine Sarayı 1906 yılında, üniversite binası olarak inşa edildi. Adını bir Rus prensi olan Gabriel Rumine' den alıyor. Binayı yaptıran Rumine' nin annesi Lozan' lı idi. Lozan Barış Antlaşması, sarayın duvarları ve tavanını resimlerin süslediği büyük salonunda imzalandı. Bu antlaşma ile Türkiye, on bir yıl süren savaşların ardından, bugüne dek bozulmayan bir barış sürecine girdi. Rumine Sarayı' nın tarihi salonu günümüzde Lozan Kent Meclisi'ni ağırlıyor. Rumine Sarayı bugün üniversite kütüphanesine, güzel sanatlar, doğa ve tarih bilimleri müzelerine ev sahipliği yapıyor.
Savaşı kazanıp barış masasına oturduğu zaman başta kapitülasyonlar ve Osmanlı borçları olmak üzere Sevr Antlaşması' nda yer alan birçok hüküm yeniden Türkiye'nin önüne sürüldü. Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki sınırlar üstünde bir iddiası yoktu, ama Misak-ı Milli'den de fedakarlık edemezdi. Yabancılara verilen eski ayrıcalıkların hepsi kalkmalıydı. Batılılar bu şartları kabul etmek istemediler ve 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesildi.
23 Nisan 1923'te görüşmeler yeniden başladı. Sonunda Türkiye'nin istekleri kabul edilerek 24 Temmuz 1923'te antlaşma imzalandı. Başlıca hükümleri şöyle özetlenebilir: Türkiye'nin sınırları, Irak kesimi (Musul) dışında Misak-ı Milli'de çizildiği gibi olacak, Yunanistan savaş tazminatı olarak Edirne yakınındaki Karaağaç'ı Türkiye'ye bırakacaktı, fiğe Denizi'nde Bozcaada ile Gökçeada Türkiye'ye verilecek, Midilli, Sakız, Sisam gibi Anadolu'ya yakın adalar, askersizleştirilmek şartıyla Yunanistan'a bırakılacaktı.
Türkiye'deki Rumlarla, Yunanistan'daki Türkler yer değiştirecek, Batı Türkleriyle İstanbul Rumları bu değişimin dışında tutulacaktı. Kapitülasyonlar her yönüyle son bulacaktı. Musul ve Osmanlı borçları konusu barış antlaşmasından sonra taraflar arasında çözülecekti.
Çanakkale ve İstanbul boğazları silahsız bölge olacak, ancak savaş halinde silahlandırılacaktı (Türkiye aleyhine olan bu madde 1936 Montrö Antlaşması'yla ortadan kalkarak, Boğazlar kayıtsız ve şartsız Türk egemenliğine geçmiştir). Türkiye'deki yabancılar ve yabancı kurumlar Türk yasalarına göre yönetilecekti.
Böylece Lozan Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin kabullendiği Sevr Antlaşması'nın Türkiye'yi bölüp parçalayan, egemenliğinden eden ağır hükümlerini ortadan kaldırarak Kurtuluş Savaşı ile kurulan yeni Türk Devleti'nin egemenlik ve bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirdi.
Rumine Sarayı 1906 yılında, üniversite binası olarak inşa edildi. Adını bir Rus prensi olan Gabriel Rumine' den alıyor. Binayı yaptıran Rumine' nin annesi Lozan' lı idi. Lozan Barış Antlaşması, sarayın duvarları ve tavanını resimlerin süslediği büyük salonunda imzalandı. Bu antlaşma ile Türkiye, on bir yıl süren savaşların ardından, bugüne dek bozulmayan bir barış sürecine girdi. Rumine Sarayı' nın tarihi salonu günümüzde Lozan Kent Meclisi'ni ağırlıyor. Rumine Sarayı bugün üniversite kütüphanesine, güzel sanatlar, doğa ve tarih bilimleri müzelerine ev sahipliği yapıyor.
İsviçre'nin 26 kantonundan biri olan Vaud kantonunun başkenti Lozan'da, göl kıyısındaki muhteşem şatoda (Chateau d'Ouchy) (Uşi Şatosu) İsmet İnönü ve arkadaşları günlerce diğer ülkelerin temsilcileri ile tartışmıştı. Türkiye'nin kaderini belirleyen tarihi Lozan Antlaşması için ikili görüşmeler Ouchy (UŞİ) şatosunda yapılmıştı. Antlaşması'nın en önemli kararları burada alınırken, antlaşma Rumine Sarayında devam etmiş sonra Lozan Üniversitesi Tören Salonu'nda (şimdi güzel sanatlar ve doğa bilimleri müzesi)nde imzalanmıştı.
Kurtuluş Savaşı'nın sonunda Mudanya Mütarekesi imzalanmış, bundan az sonra, 22 Ekim 1922'de Türkiye barış görüşmelerine çağrılmıştı. Mudanya Mütarekesi'nde de Türk heyetine başkanlık etmiş olan ismet Paşa (İnönü), Dış İşleri Bakanlığına getirilerek Lozan'a gidecek Türk heyetine başkan atandı. Lozan Konferansı'nda İngiltere'yi Lord Curzon, İtalya'yı Mussolini, Yunanistan'ı Venizelos, Fransa'yı Poincare temsil ediyordu.
Sevr Antlaşması'na göre Türkiye'nin doğusu Ermenilerle Kürtlere, güneydoğu illeri Fransızlarla İngilizlere, Antalya dolayları İtalyanlara, Batı Anadolu ve Trakya Yunanlılara veriliyor, Boğazlar barışta ve savaşta serbest olmak üzere Müttefikler'in yönetimine bırakılıyor, kapitülasyonlar bütün devletlere tanınıyor, Anadolu'nun yalnız orta ve orta-kuzey kesimi Türklere kalıyordu. Ankara Hükümeti bu antlaşmayı hiç bir zaman tanımadı ve bağımsızlık için sonuna kadar savaşılacağını bütün dünyaya ilân etti.
Savaşı kazanıp barış masasına oturduğu zaman başta kapitülasyonlar ve Osmanlı borçları olmak üzere Sevr Antlaşması' nda yer alan birçok hüküm yeniden Türkiye'nin önüne sürüldü. Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı'ndan önceki sınırlar üstünde bir iddiası yoktu, ama Misak-ı Milli'den de fedakarlık edemezdi. Yabancılara verilen eski ayrıcalıkların hepsi kalkmalıydı. Batılılar bu şartları kabul etmek istemediler ve 4 Şubat 1923'te görüşmeler kesildi.
23 Nisan 1923'te görüşmeler yeniden başladı. Sonunda Türkiye'nin istekleri kabul edilerek 24 Temmuz 1923'te antlaşma imzalandı. Başlıca hükümleri şöyle özetlenebilir: Türkiye'nin sınırları, Irak kesimi (Musul) dışında Misak-ı Milli'de çizildiği gibi olacak, Yunanistan savaş tazminatı olarak Edirne yakınındaki Karaağaç'ı Türkiye'ye bırakacaktı, fiğe Denizi'nde Bozcaada ile Gökçeada Türkiye'ye verilecek, Midilli, Sakız, Sisam gibi Anadolu'ya yakın adalar, askersizleştirilmek şartıyla Yunanistan'a bırakılacaktı.
Türkiye'deki Rumlarla, Yunanistan'daki Türkler yer değiştirecek, Batı Türkleriyle İstanbul Rumları bu değişimin dışında tutulacaktı. Kapitülasyonlar her yönüyle son bulacaktı. Musul ve Osmanlı borçları konusu barış antlaşmasından sonra taraflar arasında çözülecekti.
Çanakkale ve İstanbul boğazları silahsız bölge olacak, ancak savaş halinde silahlandırılacaktı (Türkiye aleyhine olan bu madde 1936 Montrö Antlaşması'yla ortadan kalkarak, Boğazlar kayıtsız ve şartsız Türk egemenliğine geçmiştir). Türkiye'deki yabancılar ve yabancı kurumlar Türk yasalarına göre yönetilecekti.
Böylece Lozan Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin kabullendiği Sevr Antlaşması'nın Türkiye'yi bölüp parçalayan, egemenliğinden eden ağır hükümlerini ortadan kaldırarak Kurtuluş Savaşı ile kurulan yeni Türk Devleti'nin egemenlik ve bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirdi.