Meze, aslında meyhanelerde küçük tabaklarda sunulan atıştırmalık yiyeceklere deniyor. Çünkü rakı sofrasına, amacı içmek olarak oturan bir kişi, içkinin yanında bir şeyler atıştırma ihtiyacı duyuyor. Çerez ve meze ihtiyacı da buradan doğuyor. Meze, Farsçada ‘tat’, ‘tadım’ anlamına geliyor. İsmini bazı kaynaklara göre Antik Yunan’daki ‘maza’ (arpa lapası), bazı kaynaklarda ise İran’dan ‘meze’ (tadı hoş) sözcüğünden alıyor. Küçük tabaklarda sunulması da tadımlık olmasından kaynaklanıyor. Ancak evlerde de özel davetlerin, özel günlerin vazgeçilmez ikramı.
İspanya’da tapas, Fransa’da hors d’oeuvre, İtalya’da antipasta, Yunanistan’da mezze, Türkiye’de meze, Tunus ve Fas’ta mukabalat olarak adlandırılmasından da anlaşılacağı gibi meze, Akdeniz’e kıyıları olan ülkelerde bir Akdeniz geleneği. Her ne kadar sunuluş biçimi meyhanelerden geliyor olsa da, evlerde kavun ve beyazpeynir ile beyaz masa örtüleri olmaksızın hazırlanan bir meze sofrası olmuyor. Mezeler genellikle kayık tabaklarda sunuluyor. Masa uzunsa, her mezeden ikişer tabak hazırlanıp masanın iki yanına eşit olarak yerleştiriliyor. Mezeler, davetin büyüklüğüne ve evin bütçesine göre çeşitleniyor. Ancak cerkeztavuğu, zeytinyağlı yaprak sarma, kavun, beyazpeynir, pilaki, fava, haydari olmazsa olmuyor. İçkili-mezeli bir sofranın finalinde işkembe çorbası ikram etmek ise âdetten...